MANUEL DE FALLA (1876-1946)


Büyük müzik eserleri yaratamayıp başkalarına ilham kaynağı olan bir çok besteciler vardır. Bunlar ya tarih kitaplarında adları anılarak ya da meraklı öğrencilerce hatırlanırlar. Böyle bestecilerden biri de İspanyol halk müziğinin araştırmalarıyla uğraşan İspanyol bestecisi Felipe Pedrell'di (1840-1922). 

Pedrell'in beğendiği bütün operaları, orkestra, koro ve kilise müziklerini içine alan bir kütüphanesi vardı. Pedrell'in en önemli eserleri kompozisyonları değil kompozitörleriydi. Isaac Albeniz'in (1860-1909) ilk büyük İspanyol millî bestecisi olmasına sebep Pedrell'di. Manuel de Falla, Pedrell'in sayesinde hem konser piyanisti hem de İspanyol bestecilerinin en büyüğü olmuştur, Falla'nın, Pedrell'in tesirinde kalışını iki çocukluk hâtırası iyice açıklamaktadır. Birincisi, Falla 10 yaşındayken olmuştu. Sevilla'yı ziyaretinde dinî bir törene şahit oldu. Gözlerini yaşlar içinde bırakıp zihninde silinmez bir hatıra halinde yaşayan bu törenin ihtişam ve büyüklüğü, onda ilk olarak memleketiyle övünme duygusunu yarattı. İkinci hâtıra müziğe aitti. Sevilla'yı ziyaretinden az sonra Falla ilk olarak bir orkestra konseri dinledi. Bu olay Cadiz'de oldu; programda, Beethoven'in bir senfonisi de vardı. Falla, sonra müzik hayatının, bu senfoniyi duymasıyla başladığını söylemiştir.

Küçük yaşından beri müzik dersleri alıyordu. Ailesi, Cadiz'in en kültürlülerinden biriydi, annesi de mükemmel bir piyanistti. Ona, ilk derslerini veren annesi oldu. Sonra piyano çalışmalarına Elois Galluzo, armoni ve teori derslerine de Alejandro Odero, Enrigue Broca'yla devam etti. Daha çocukken annesiyle beraber Cadiz'deki San Francesco Kilisesinde Haydn'ın "İsa'nın Son Yedi Sözü" adlı eserini dört elle çalıyorlardı. (Haydn bunu Cadiz kiliseleri için yazmıştı). Evinde daima oda müziği konserleri veren Don Salvador Viniegra adlı müziksever büyük bir kişizadenin evinde ilk besteleme teşebbüslerine girişti.

Falla'nın müzik kabiliyeti belliydi. Madrid Konservatuvarında okuması için oraya gönderildi. Falla'nın kabiliyeti oradaki piyano öğretmeni Jose Trago'ya öyle tesir etmişti ki onu, virtüoz olmak gayesiyle, piyano çalışmalarına devam etmeye zorladı. Falla, Konservatuvarda piyanodan iki ödül kazanınca öğretmeninin arzusu gerçek olmağa başladı. Falla, sonraları daha kuvvetli bir etki altında kaldı. Bu kompozisyon öğretmeni Pedrell'dir. Pedrell, o zamanlar altmış yaşlarındaydı. Hâlâ İspanyol kilise ve halk müziği araştırmalarını tamamlamakla meşguldü. Pedrell, İspanyol milli müziğiyle ilgilendiğinden bütün İsponyal bestecilerinin, İspanyol halk şarkılarıyla danslarını kullanmalarını isterdi.

Falla'nın inkâr edilmez istidadını farkeden Pedrell, onu, eser yazmaya teşvik etti ve içinde millî duyguların uyanmasına sebep oldu. Pedrell'in tesiri büyüktü. Falla'nın daha sonraları itiraf ettiğine göre "Sanat hayatımı, benim üzerimde kuvvetle çalışan ve bana ders veren Pedrell'e borçluyum." Falla, Pedrell'in yüzünden virtüozluğu bırakıp besteci oldu. Gene Pedrell'den dolayı Falla, kendini İspanyol müziğine vermiştir. 1905'de piyanoda Ortis y Cusso gibi önemli bir armağan elde etmesi, onu gayesinden uzaklaştırmamıştı.

Gayesi besteci olmaktı. Bu alandaki gerekli her şeyi öğrenmek istediğinden, yeni müziğin yayılıp çalındığı Paris'e gidecekti. Böyle bir seyahat için para kazanmağa başladı. Fakat bu kısa seyahat çıkmaza girdi: başarısızlığa uğrayan halk opereti Zarzuelas ile oynanamıyan daha birçok operetler yazdı. Konserlerde oda müziği gruplarıyla piyano çalarak, ders vererek, yani zor bir tarzda para kazanması gerekiyordu. Aynı zamanda eser yazmağa devam ediyordu: Bu seferki ciddi müzikti. Konusu, arkadaşı Carlos Fernandez Shaw'a ait olan La Vida Breve adlı bir İspanyol operası yazdı. İlk defa olarak gerçek İspanyol müziği üzerinde çalışmalarına başladı. Madrid'de 1905'de Güzel Sanatlar Akademisi tarafından idare edilen bir milli operayla müsabakaya girdi ve birinciliği kazandı.

Bu sefer, Paris'e bir haftalık seyahat için yeter derecede para biriktirmişti. 1907'de İspanya'dan ayrıldı. Paris'te yedi gün değil yedi yıl kaldı. Genç besteciye göre 1907'nin Paris'i dünyanın en heyecanlı şehriydi. 1900'de Charpentier'nin Louise ve 1902'de Debussy'nin Pelleas'la Melisande operalarıyla opera sahasında yenilik gösteren bir şehirdi. Debussy yeni müziğin önderiydi. Paris Konservatuvarının müdürü Gabriel Faure, başarısının doruğundaydı. Burada heyecan yaratan besteciler arasında otuz yedi yaşındaki Florent Schmitt, otuz sekiz yaşındaki Albert Roussel ve en önemlileri otuz iki yaşındaki Maurice Ravel bulunuyordu. Böyle bestecilerin arasında kendini göstermek, zamanın müzik konserlerine dahil olabilmek, müzikte olduğu kadar sanatın son fikirleriyle temas edebilmek genç bir müzikçi için çok zordu.

Paris'te geçen yedi yıl süresince Falla çok az eser yarattı. İspanyol parçaları, 1908'de (piyano için dört parça); 1909'da Theophile Gautier'nin şiirleri üzerine bestelediği üç melodisi; Noches en los Jardines de Espana (İspanyol Bahçelerinde Geceler) den parçalar. Müzik tecrübelerini geliştirmek, etrafındakilerin yaptıklarını tetkik etmekle meşguldü.

Bu, genç Falla için teşvik edici bir devirdi. Bir yandan fazla uğraştırıcıydı çünkü fakir olduğundan günlük yemeklerini bile yiyemiyordu. Arkadaşlarının bütün yaptığı, ona yardım etmekti. Bir gün piyanist Ricardo Vines, ona öğretmen arayan zengin bir genç piyano öğrencisinin ismini ve adresini verdi. Ücret dolgundu. Vakit kaybetmemek için hemen yola çıktı. Fakat çamaşırcısının dükkanı bu öğrencinin evinin civarında olduğundan kirli elbise bohçasını da beraberinde götürdü. Falla, dükkana vardığında çamaşırcının öğle yemeğine gittiğini öğrendi. İster istemez koltuğunun altında kirli bohçası olduğu halde öğrencisinin ziyaretine gitti. Hizmetçi kadın kapıyı açıp bohçayı görünce Falla'yı dükkancı sandı ve ön kapıdan geldiği için azarladı. Aynı sebepten kendisini evin hanımı da paylayınca Falla öyle incindi ki gerekli açıklamayı yapmanın mümkün olmadığını gördü. Kişiliğini meydana çıkartmaktansa böyle kazançlı bir işi kaybetmeyi uygun buldu, oradan kaçtı.

Yavaş yavaş - diğer çağdaşlarından daha yavaş olarak - müziği duyulmağa başladı. Piyano için bestelediği 41 İspanyol parçası, 1908'de Paris'te Milli Cemiyetin konserinde Ricardo Vines tarafından çalındı. Üç yıl sonra Londra'da Falla bu parçaları çaldı. 1 nisan 1913'de La Vida Breve adlı operası Nis'teki Casino'da oynandı. O derece başarı sağladı ki birkaç ay sonra Paris'teki Opera Komik'te çalındı.

Birinci Dünya Savaşının patlamasından birkaç ay önce Falla vatanına dönmeğe karar verdi. Şimdi muhtaç olduğu kuvveti ve ilhamı ancak İspanya ona verebilirdi. İspanya'ya dönüşü onu tekrardan canlandırdı. İlk iki büyük eserini yaratmasına sebep oldu. 1915'de başladığı "İspanyol Bahçelerinde Geceler"in ve Madrid'de 15 nisan 1915'de Teatro del Lora'da prömiyeri yapılan El Amor Brojo (Büyülü Aşk) adlı bestesinin orkestra notalarını 1915'de tamamladı. Bu iki eser, yaşayan İspanyol kompozitörleri içinde onun en öne geçmesini sağladı. Birkaç yıl içinde büyük eserler vererek mevkiini sağlamlaştırdı. Serge Giaghilew'in teklifi üzerine 1919'da yazdığı ve gene 23 haziran 1919'da görülmemiş bir başarıyla Rus Balesi tarafından Londra'da takdim edilen "Üç Köşeli Şapka" balesi; Don Kişot dekorları üzerine kurulan, 1922'de tamamlanan, bir yıl sonra Paris'te ilk defa takdim edilen "El Retablo de Maese Pedro" adında küçük kukla operası; 1925'de klavsen çalan Wanda Landowski için yazdığı ve bu kadın tarafından ilk defa Barcelona'da 1926 kasımında çalınan klavsen, flüt, obua, klarnet ve çello için konçerto.

1922'de Falla, Grenada'ya gitti. Bundan sonra 17 yıl Alhamra'nın gölgeliğinde küçük bir evde yaşadı. Mevkiden, mal mülkten ve servetten nefret etmiş basit bir kimseydi. Sakin ve elini eteğini her şeyden çekmiş olarak yaşamağa başladı.

Hayatının son on yılını hastalıkla geçirdi. Hatta bundan önce merak hastalığı gelmişti. Gündönümü zamanlarının sıhhati için fena olduğunu ısrarla söylerdi. Dolunayın zararlı olduğuna inanırdı. Dolunay zamanı, martta veya eylülde kimseyi kabul etmezdi.

Dindar adamdı. Bu sebeple İspanyol iç savaşında Franco kuvvetlerinin tarafını tuttu. Milliyetçilerin, kırallığın devrilmesinden beri memlekette yayılan dinsizliğe mani olacaklarına inanmıştı. Franco rejimiyle hayal kırıklığı başladı. 1939'da Franco'nun İspanyol Cumhurbaşkanı seçilmesinden bir yıl sonra İspanya'yı bütün bütün terketmeğe karar verdi. Sıhhi durumunu o kadar iyi biliyordu ki tekrar anayurduna dönmesinin mümkün olmadığını anlamıştı. Güney Amerika'da birkaç konser verdi, sonra Arjantin'de Cordoba yakınında Alta Garcia'da yerleşti. 14 kasım 1946'da orada öldü. Hayatının son 20 yılı kompozisyon üzerine çalışmakla geçti. Bu devresini, o hayatının en yüksek başarısı sayar. La Atlantida adlı eserinin orkestra, koro ve sesler için olan kısımlarını meydana getirdi. Öldüğü zaman eser daha tamamlanmamıştı.

Pedrell'in, Falla'ya İspanyol halk ve kilise müziğini tanıtmasiyle, Falla, yolunu bulmuş oldu: Flamengo havalarının oynak ve Doğulu melodisi; İspanyol dansının değişmeyen daima canlı ritimleri; İspanyol kilisesine ait dinî şarkıların örnek temaları.

Pedrell kadar Falla'ya tesir eden ikinci şey: Debussy'nin arkadaşlığı ve müziğidir. Debussy'nin olgunlaşmış armoni düşünüşü, fazla hassasiyeti, ince enstrümantal renkleri, Falla'nın stilinin kalıplaşmasına yardım etmişti. Debussy başka bir yoldan da Falla'ya tesir etmişti: kendi İspanyol müziğiyle. Çok gariptir ki Debussy İspanya'da yaşamadığı, bu memleketin kendisi ve folkloru hakkında ancak üstünkörü bir şeyler bildiği halde Falla'nın millî sanatına güzel bir örnek olan birçok müzik parçaları yazmıştı. "İberia", "Soire dans Grenade" ve "La Puerta del Vino" gibi piyano prelüdleri Falla'nın İspanyol milli müziğini yeni bir şekilde görmesini sağladı. Epey zaman bu eserleri tetkik etti. Melodi armoni ve ritim incelikleri için Andaluz (Endülüs) müziğini taklide çalıştı. Debussy, İspanyol müziğinin sözlerinin değil ruhunun önemli olduğunu açıklamıştı. Falla'nın müziğinde ifade edilen, halk müziğinin söz inceliklerinden çok İspanyol ruhudur.

İspanyol hayatının üstünkörü görünüşlerinden çok, İspanyol halkının ruhunu besteleyerek mistik bir hâl aldı. Bir Fransız yazarına şöyle demişti: "En önemli noktalar halkın kendisindedir. Gerçek halk melodilerini almağı sevmem; sesleri ve ritimleri tetkik etmeli, dış görünüşe kapılmamalı, öze varmalıdır. Karikatür yapmamak için derinlere dalmalıdır. İspanya'da her din kendi öz müziğine sahiptir."

BAŞLICA ESERLERİ 

Müzik Kategorisi Eserler
Orkestra müziği El Amor Brujo bale süiti
İspanyol Bahçelerinde Geceler
1 No. lı İspanya dansı
Klavsen, flüt, obua, klarnet ve viyolonsel konçertosu

Yorumlar